İlk Kadın Karikatürcü ve
Türkiye'de Kadınlar İçin İlk Mizah Dergisi*
I) İlk Kadın Karikatürcü
Konusunda Saptama
1960’larda taşrada mizah kültürüne ilişkin bir kitap görememiştim. Ancak
karikatür çizen bir dostum vardı; bütün sorularımın yanıtını ondan alırdım.
Henüz kadın karikatürcü konusunu düşünebilecek seviyede değildim. 1973’te İstanbul’da, Semih Balcıoğlu ile Ferit
Öngören’in 50 Yılın Türk Mizah ve Karikatürü,1 aradığım kitapla
buluşturmuştu. İlk baskısını hâlâ sakladığım kitabı neredeyse ezberlemiştim...
Kitabın “karikatür” bölümünü Balcıoğlu; “mizah” bölümünü ise Öngören hazırlamıştı. Özellikle Öngören’in metni benim için bir “büyük hazine”ydi.
Selma Emiroğlu Aykan |
Balcıoğlu’nunki, kısa bir değerlendirmenin ardından gelen –bir tür–
karikatürcüler antolojisiydi; işte o sayfalarda “Selma Emiroğlu” adlı karikatürcü için “Türk karikatürünün ilk kadın karikatüristidir” deniliyordu. Türk karikatür kültürü üzerine hazırlanmış ilk kitap, Tef ve Dünya Karikatüristleri Albümü’dür.2 Bu kitabın künye
sayfasında kim tarafından derlendiği ve yayına hazırladığı yazmıyor. Ancak bu
işi Ferruh Doğan’ın yaptığı ve –kendilerinden önceki kuşakla bir hesaplaşmayı da içeren–
giriş metnini yazdığı biliniyor. İşte bu kitapta yer alan “Selma Emiroğlu” bölümünde onun için, “ilk Türk karikatürcüsü” değil; “hepsi erkek olan meslekdaşlarının maskotu olduğu kaydediliyor.
Daha yakın zamanlara ilişkin iki kaynaktan daha söz açmak istiyorum: Hakan
Alpin’in Çizgi Roman Ansiklopedisi’nde3 Emiroğlu, “şöhretli ilk Türk kadın çizgiromancısı” olarak tanımlanıyor. Şefik Memiş ile İbrahim Yarış’ın hazırladığı İstanbul’un 100 Karikatüristi’nde4 ise “Türk mizah tarihinin ilk kadın karikatürcüsüdür” deniliyor.
Zeynep, fakir binr köylü
kızıydı... Acıdılar, şehre getirdiler!..
Selma Emiroğlu, Akbaba, 14.5.1953
Kuşkusuz ben de –geçen yıl yitirdiğimiz–
Selma Emiroğlu’nu “ilk Türk kadın karikatürcüsü” olarak değerlendirdim birçok vesileyle. Bu bilginin
doğru olmadığını Gelişim Sürecinde Türk
Karikatürü-3 / Meşrutiyet Dönemi / 1908-1918,5
için çalışırken öğrenmiş ve şöyle demiştim: “1867’den 1923’e uzanan karikatür serüvenimizde karşımıza çıkan ilk
ve son kadın karikatürcü olarak gözüken Fatma Zehra”dır. Osmanlı döneminde çizmiş ikinci bir kadın karikatürcüye
hâlâ rastlamış değilim araştırmalarım sırasında; fakat cumhuriyet dönemi için
durum değişti. 1930 ve 1940’larda Cumhuriyet ve Tan gazeteleriyle Şaka ve Akbaba mizah
dergilerinde Melilâ Fuat imzası, kimi karikatürlerde gözümüze çarpıyor. Melilâ
Fuat ile Güldiken’i (1993-2003) çıkardığım yıllarda
yaptığım basın taramaları sırasında karşılaşmıştım. Ancak bu konuda bir yazı
yazmamış, herhangi bir yazıma “ilk Türk kadın karikatürcü” konusunda bir dipnot düşmemiştim. Melilâ Fuat, Karikatürkiye6 için çalışırken sık sık karşıma çıkmıştı.
Döneminde tanınmış –ancak bugün hiçbir sanat sözlüğünde yer verilmemiş–
ressamlardan olan Bayan Fuat’ın, süreli yayınlarda birçok karikatürünü gördüm.
Selma Emiroğlu’na Fatma Zehra’yı keşf ettiğimde, “Artık ‘Cumhuriyet döneminin ilk kadın karikatürcüs’ siz değilsiniz” demiştim; Melilâ Fuat’ı keşf ettiğimde ise, “Artık ‘Cumhuriyet döneminin de ilk Türk karikatürcüsü’ değilsiniz” dediğimde şöyle yanıtlamıştı,
Münih’ten gelen şen sesiyle: “Oh be, şu sıfattan nihayet
kurtuldum!”
II) Kadın
Karikatürcü Neden Az Yetişiyor?
Her alanda “ilk” olgusu, daima merak yaratmıştır. Ancak “ilk”ten çok, “neden” sorusu daha önemli sanırım:
Neden kadın karikatürcü az yetişiyor? Neden kadın mizah yazarı az yetişiyor?
Neden kadın nüktedan az yetişiyor? Neden kadın bir meddah sahne almadı? Bu
soruların yanıtı, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Türkiye’de sansürün, yaratıcılığın ve
özellikle kadınların tarihini de ortaya koyar!
Türkiye’de, özellikle 1970 sonrası edebiyat dünyasında kadın
şairlerin azlığından yakınan yazılar ya da satırlar anımsanabilir. Bu
sıkıntıya, kadın karikatürcü sorunu da eklenmiş, zaman zaman dile
getirilmiştir. 1980 sonrası özel televizyon kanallarının kuruluşuyla
yaygınlaşan “talk show” proğramları dolayısıyla da bu sefer, “Neden bir kadın ‘talk show’cu çıkmıyor?” sorusu gündeme gelmişti. Televizyonun ülke çapında yayına girdiği 1975
öncesi tiyatro ve sinemayı dışta tutarsak, sanırım mizahın içinden geçtiği yaratıcı
alanlarda “kadın”ın neredeyse hiç yoktur.
Bu “makûs talihi” ilk kez güçlü bir biçimde kıran Oğuz Aral oldu. 1972’de çıkan Gırgır’da yayımlanmış ilk kadın karikatürcü kim? Bilemiyorum; ancak “Çiçeği Burnunda Karikatürcüler” köşesinden Gırgır’ın –ve sonra Fırt’ın– sayfalarına fırlayan Özden
Öğrük, bu okulun ilk kadın karikatürcüsü olarak tarihe geçmişti. “Çiçeği Burnunda Karikatürcüler” öyle bir çalıştı ki, Gırgır’da “Biz Bıyıksız”lar diye köşe bile yaptılar... “Gırgır Okulu”nun en önemli kazanımlarından biri genç kızları da karikatüre, dolayısıyla
mizaha yönlendirmesi oldu. Gırgır’ın yaygın bir biçimde (7’den 70’e) izleniyor olması, –Türkiye gibi “genç” nüfusulu bir ülkede– insanların mizahla kaynaşmasına yol
açtı.
Bugün, içinden mizah geçen
yaratıcı alanlarda çalışan her genç insan, yaşamöyküsünü anlatırken, mutlaka Gırgır’dan söz açar. Oğuz Aral, Gırgır’da özellikle genç kuşakları mizah ile neşe ile besledi; ve bu, onların
hayatlarında ilerledi. Bu kuşkusuz doğal bir sonuçtu; ancak, alışılmadık olan genç
kızlara ardına kadar Gırgır’ın kapılarını açıyor olmasıydı–
bu olağanüstü bir hareketti.
1970 sonrası Türkiye’deki iki önemli mizah hareketini
de Gırgır’ın çıkışına eklemekte yarar görüyorum: İlki, Ertem
Eğilmez’ın –1960’lardan gelen kadrolarla oluşturduğu Devekuşu Kabere’nin oyuncu kadrosuna da
yaslanarak– Arzu Film’de yarattığı komedi dünyası. İkincisi, Ferhan Şensoy’un 1980’de kurduğu Ortaoyuncuları’da yarattığı siyasal yergi tiyatrosu. Gırgır ile birlikte bu üç okul, mizahın her
alanında kadınların varlığını –eskiyle karşılaştırılamayacak seviyede–güçlü olarak
görünür kıldı.
Bu bağlamda 1970 öncesine de
bakmalıyız bir an: 1950’lerden getirdiği tiyatro birikimiyle Dormen Tiyatrosu, neredeyse bir “komedyen fabrikası”na dönüşmüştü. İstanbul Şehir
Tiyatrosu ve Devlet Tiyatros’nun katkıları muhteşemdir. Yeniden söylemek gerekirse, kadınların mizahi
olanda kendilerini gösterme olanağı bulabilmeleri, tiyatro ve sinema sayesinde
olmuştur... Türkiye için mizahta bu iki alan, “Gogol’ün paltosu”ndan farksızdır.
III) Kadınlar İçin
İlk Kadın Mizah Dergisi
Mizahımızın basın tarihinde
kadınlar için hazırlanmış ilk mizah dergisi Leylâk’tır. Öncelikle bu derginin tam
bir künyesini vermek istiyorum:
Leylâk
“Şimdilik onbeş günde bir neşr olunur,
edebî mizah gazetesidir”.
Başmuharriresi: Küçük Hanım • Sahib-i
imtiyaz: A. Cevad • Müdir-i mes’ûl: A. Cevad • Süre: 15 Mayıs 1330 (1914) - 12 Haziran 1330 (1914) • Sayılar:
1-3 • Sayfa sayısı: 8 • Boyutlar: 22 x 30 cm • Basıldığı Kent: İstanbul • Basımevi:
Zerâfet Matbaası
Eskiden, mizah dergileri bile bir
“önsöz” ile –o zamanki sözcüğüyle söylersek bir “mukaddeme”yle– çıkarlardı. Leyâk
da bu geleneğe uymuş. Osmanlıcadan bugünkü Türkçeye ilk yazıyı aktarıyorum:
– A
kızım! Her gün sokak! Her gün gezmek! Olur mu hiç[!] Olmazsa bir kerecik
de
evde otur da görücüye olsun görün.
–
Anneciğim pek güzel söylüyorsunuz ama! Evde kalırsam bir kişi görür[,]
halbuki
sokakta?...
Küçük
Hanım, Leylâk, 15 Mayıs 1330 (1914),
Sayı: 1, s. 1
Maksad ve Meslek
İnsanı
ağlatmak güldürmekten kolaydır fakat
ma‘rifet,
hüner kalemi insanı güldürebilecek
sûretde
isti‘mâldedir [kullanmadadır].
Paul
de Kock
İşte
biz de ikinci şıkkı kendimize meslek ittihâzıyle [kabul ederek], muhterem
okuyucularımıza her hafta lâtîf [hoş] kokulu zarîf bir demet Leylâk takdîm edeceğiz.
Fakat
Leylâk[’]ımız tabîatın kendisine bahş
ettiği o evsâfdan [nitelikler] başka bir çok havâsı hâizdir [üstün nitelikleri içerir].
–
Koklayınız !...Koklayınız!
–
Ah…ne hoş.
Evet
hoş doyulmaz bir koku… Bu kadar mı… Hayır lûtfen şu dil-rübâ [gönül alan]
çiçeğin yapraklarını çeviriniz!... İşte bu atlas yapraklar üzerine her hafta en
muktedir [güçlü] mizâh-nüvîslerimiz [mizah yazarlarımız], san’atkâr-ı
çalâk [çevik fırçalı sanatkâr] ressâmlarımız tarafından (hayât-ı edebî [edebiyat
hayatımızı] ve ictimâiyyemizin [toplumumuzun] pek lâtîf [hoş] ve pek mudhik [güldürücü] sahneleri)
nakş [resm] edilecektir.
Leylâk[,] mübeccel [ululanmış]
okuyucularının lûtfundan [değerbilirliğinden] emîn olarak hayât-ı matbûâta [basın
hayatına] atılıyor.
Ey
muazzez [aziz] kar’i [erkek] ve kar’ielerimiz [kadın okuyucularımız] sizden
rağbet. Ulu tanrımızdan
da yüz aklığıyla muvaffakıyyet.7
İstibdat Dönemi’ne (1876-1908) son veren II.
Meşrutiyet (1908), mizah basınını azdırma derecesinde bir çalışmaya sokmuştu.
Ferit Öngören’in deyimiyle, meşrutiyetin
ilanıyla havaya fırlatılan fesler denli çok dergi ve gazete yayımlanmıştı;
bunların önemli bir bölümü mizaha ilişkindi. 1908’in hemen ilk aylarında isim hakkı alınan mizah dergisi 30’u aşkındır; 1908-1923 yılları
arasındaysa bu sayı 100’e yaklaşır.
Leylâk, kadınlar
için erkekler tarafından yayımlanmış bir mizah dergisidir. Karikatürlere
baktığımızda daha çok geleneksel yaşam tarzı, moda ve kadın-erkek ilişkilerinin
ele alındığı görülüyor. Espriler ve çizgiler, 1908’le başlayan yeni karikatür döneminin altında değil. Leylâk’ın üç sayısında yer alan metinlerin başlıkları şunlar: “Tramvay İdaresi kazayı men ediyor
[yasaklıyor]”, “Leylâk”ın hanımefendilere mühim hizmeti - Yalnız hanımefendilere”, “Cicili şakalar”, “Bilmece”, “İ’tizar [özür]”, “Turan masalları - Lâpiska”, “Kanburun kurnazlığı”, “Tamahkârlığın neticesi”, “Muhavere [karşılıklı konuşma]”. Üç sayıda yer alan metinlerin sadece birinde imza var: M.
Ra’fet.
IV) Leylâk’ın Karikatürcüleri
Leylâk’ın üç sayısında toplam on iki
karikatür yayımlanmış. Bunlar, üç karikatürcü tarafından çizilmiş: Küçük Hanım,
Fatma Zehra ve Cevad Nuri. Derginin birinci sayı kapağında sağ altta “Küçük Hanım”, sol altta ise “Haydarpaşa 1330 [1914]” yazıyor. Diğerlerinde sadece “imza” ve/ya “tarih” yer alıyor.
İlki, anlaşılacağı gibi “takma imza”dır. Fatma Zehra’nın imzalı tek karikatürü
olmasına karşın, dergide “imzasız” yayımlanan üç karikatürün de ona
ait olduğunu düşünüyorum. Bu düşünceye öncelikle, “imzalı” ile “imzasız”ların çizgilerini karşılaştırarak varıyorum. Üçüncü imza
olan Cevad Nuri’nin,8 Leylâk’ta beş karikatürü yayımlanmıştır.
Baba Himmet (1911), Falaka (1911), Gıdık (1911) ve Karikatür
(1914) adlı mizah dergilerinde çizgileri görülür.
V) Osmanlı’da İlk Kadın Karikatürcü: Fatma
Zehra
Fatma Zehra’yla Gelişim Sürecinde Türk Karikatürü’ne9 çalışırken 1983’te karşılaştım, ilk kez. Bu beni çok sevindirmişti.
Osmanlı karikatüründe hiç değilse bir kadın karikatürcü vardı. Fatma Zehra’nın karikatürcülüğü konusunda söz
söylemek kolay değil; ancak görebildiğimiz birkaç karikatüründen yola çıkarak 1908
sonrası karikatürümüzde görülebilen bir çizgi dünyasını yansıtıyor. Özellikle 1910-1923
yılları arasında çizerlerin önemli bir bölümü, sanki bir moda ressamı gibi
davranır. Sanayi-i Nefise Mektebi’nde okuyan, öte yandan da “Babıâli”de kendine yer açmaya çalışan
öğrencilerin çizgilerinde kendini gösterir bu tutum. Bu saptama, Fatma Zehra
için de geçerlidir.
Bayan Yanı, Mart-Nisan-Mayıs 2013, Sayı: 3, s. 44-45
Dipnotlar
*) Photoshop: İmam Cici
1) Semih Balcıoğlu - Ferit Öngören, 50 Yılın Türk Mizah ve Karikatürü, T. İş
Bankası Kültür Yay., 1. Basım, İst., 1973, s. 121
2) [Haz.: Ferruh Doğan], Tef ve Dünya Karikatüristleri Albümü
Çağlayan Yay., Tef Kitapları, Seri No. 1, İst., 1955, s. 32
3) Hakan Alpin, Çizgi Roman Ansiklopedisi,
İnkılâp Kitabevi Yay., 1. Basım, İst., 2004, s. 211-212
4) Şefik Memiş - İbrahim Yarış
(Haz.:), İstanbul’un 100 Karikatüristi, İstanbul 2010 - Avrupa Kültür
Başkenti Yay., 2010, s. 93
5) Turgut Çeviker, Gelişim Sürecinde Türk Karikatürü-II /
Meşrutiyet Dönemi (1908-1918), Adam Yay., 1. Baskı, İst., Temmuz 1988, s. 123
6) Turgut Çeviker, Karikatürkiye - Karikatürlerle Cumhuriyet Tarihi (1923-2008), NTV Yay., 1. Basım, İst.,
Ekim 2010, s. 861-862
7) Leylâk, 15 Mayıs 1330 (1914), s. 2
8, 9) Turgut Çeviker, age., s. 122; s. 123