9 Kasım 2011 Çarşamba

Salih Birinci

Yaşam Hazretleri


Pazartesi, 31 Ekim 2011
Bu gece saat 21:00 cıvarında telefonum çaldım. Açtığımda karşımdaki sesi hemen tanıdım: Salih birinci. O böyle aklına estiği bir saatte Samsun’dan arar, hiç değilse yılda bir kere. Kalın sesi, yine yerinde duruyor; ancak daha fersizdi. Sadece bir hatır sormak çin, ses duymak için aradığını söyler hep. Bunu mutlaka bir evde ya da bir arkadaşıyla bir meyhanede içerken yapmayı sever.

Çarşamba Lisesi’nde gündelik hayatının belalılarından, kasbanın sanat hayatının ise ballılarındandı Salih. Ferhan (Şensoy), onu Cahit Atay’ın Pusuda’sında oynatmıştı. Kenan (Güler), ağa, Salih köylüyü canlandırıyordu. Ferhan’ın Çarşamba’daki ilk sahne deneyimi bu idi. Faşistler, Halkeğitim Merkezi’ni basıp –gece sahnelenecek oyunun– dekorlarını parçalamışlardı. Bereket, dekorlar gazetelerden kurgulanmış bir duvardı. Hemen bir yenisini yapmıştı, Ferhan. Oyun çok başarı kazanmış, birkaç köye turne bile yapılmıştı; sosyalistleriyle ünlü Kızılot köyüne ben de gitmiştim gösterim için.

Salih’le birlikte üç oyunda birlikte olmuştuk. Ferhan’ın yönettiği Toros Canavarı, benim yönettiğim Yaşar kemal’in Teneke ve Samuel Beckett’in, Godot’yu Beklerken. Üç oyun da son derece başarılı geçmişti, taşra ölçülerinde. Salih’in yeteneği ve o yeteneğini artıran ses tonu müthişti. Birlmikte Ankara Devlet Konservatuarı sınavlarına girmeye kararlıydık. Ferhan’ın iyi öğrencileriydik. Ferhan da bu sınavlara girmemizi istiyor, destekliyordu. Ağustas 1970’de Salih ile birlikte Ankara’ya gittik ve Cebeci’deki Konservatuar Tiyatro Bölümü sınavına katıldık. Sanırım iki gün sürmüştü. Kazananlar listsinde Salih’le birlikte vardık. Beş yüz kişiden 40 kişi içine girmeye başarmıştık. İlk sınavda hazırladığımız dram ve komedi olmak üzere iki oyundan birer parçayı canlandırmıştık. Salih Toros Canavarı’n bir bölüm, ben Bir Delinin Hatıra Defteri’nin son sahnesini oynamıştım.

İkinci sınav, pandomim ve sözlü olacaktı. Seçici kurulda Mahir Canova ile Can Gürzap’ı anımsıyorum. Sonuçta ikimizde bu sınavı alamadık. Sınava birlikte girdiklerimiz arasında Mehmet Ali Erbil, Lütfü Oğuzcan ve Rahmi Dilligil de vardı. Üçü de kazanmıştı; ancak Rahmi, o yıl liseyi bitiremediği için, ertesi yıl yine Konservatuar’da okuma olanağı bulacaktı.

Yukarıda andığım Keçiörenli arkadaşım Attila Canbaz’ı işte bu sınavda tanımıştık, –yıllarca arkadaşlık yapacağım– Veysel Aybastı’yı da.

Bu gece telefonla Samsun’dan arayan arkadaşım işte o Salih, Konservatuar’ı kazanamayınca ben İstanbul’a, o Çarşamba’ya döndü. Devlet memurluğu yaptı yıllarca. Emekli olunca Karadeniz’de gezinerek pazarlamacılık; sonra, bir süre Samsun’da tiyatro yaptı. Ona tiyatro gurubu dayanmadı; ayrıldı ve bazı şairlerin yapıtlarından kurguladığı gösteriler düzenledi. Bu süreç onu yalnızlaştırdı. Yetenekli, ama kimsenin çalışmak istemediği bir oyuncu ve insan olarak –Çarşamba’da çok kullanılan bir deyimle söylersek– sap gibi ortada kaldı.

Şu var ki, Salih Birinci’nin yeteneğine yazık oldu. Merkezde profesyonel tiyatro yapabilseydi, sıradışı bir oyuncu olarak kendini gösterme olanağı bulabilirdi. Aynı şey kuşkusuz Kenan Güler için de geçerli. Taşrada olmak, bu iki arkadaşımı ve dahi beni, o dünyaya girmemizi engellemişti. Kapıda bekleyen oyuncu babalarımız olsaydı, biz de Devlet Tiyatrosu’nda hayallerimizi gerçekleştirebilirdik.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder