29 Ekim 2011 Cumartesi

“Aşk Olsun Sana Çocuk...”

Yaşam Hazretleri




                                                                                                 Cumartesi, 27 Ekim 2011
Samsun Sanat Tiyatrosu’nun 1968 gençlik hareketleri; Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan üzerine sahnelediği Aşk Olsun Sana Çocuk... adlı belgesel oyununu izledim; Kadıköy Halk Eğitim Merkezi’nde.

Yaşar Gündem’in oyunlaştırıp yönettiği oyuna 68’liler Birliği Vakfı ile Kültür Bakanlığı da katkıda bulunmuş. Belgesel oyun olarak tanımlanan çalışmayı “oyunlaştıran” Yaşar Gündem olmuş. Fakat “oyunlaştırılan”ın hangi metin olduğu belli değil. Oyunu izledikten sonra bu durum anlışılmıyor değil. Yaşar Gündem yazı, ses ve film kaynaklarından yararlanarak bir metin çıkarmış ortaya. Bu işi yapana “yazar” denmeli.

Aşk Olsun Sana Çocuk..., Can Yücel’in Deniz Gezmiş için yazdığı –artık ünlenmiş olan– şiirinin adıdır. Gündem, 1908-1972 arası süreci, fotoğrafik ve filmik kayıtlar eşliğinde perdeye aktarmakla işe başlıyor. İzleyiciye sunulan “tarih bilgisi” yeterli görüldüğünde, 1960’lardan seçilmiş “hareket”ler “sahne”ye inmeye başlıyor...

27 Mayıs 1960’in getirdiği görece özgürlük ortamının en önemli noktalarından biri olan Türkiye İşçi Partisi; onunla birlikte başlayan yeni sol hareketin öğrenci gençlikle ilişkileri ve çeşitli “mihrak”ların yarattığı kaos... Bu sürecinin birer figürü olarak Deniz Gezmiş ve iki arkadaşının Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu’nun kurucuları ve öncüleri olarak yakalanmaları, yargılanmaları ve ölüm cezasına mahkûm olmaları oyunun konusunu oluşturuyor.

Belgesel oyunlar, daha çok politik tiyatro topluluklarının benimsediği bir ifade biçimidir. Burjuva tiyatrosuna karşı, halkın sorunlarıyla ilgilenir. İktidarlar politik tiyatrolardan hoşlanmazlar. Türkiye’de belgesel oyunlar kendini 1960’larda göstermeye başlar ve 1970’lerin sonuna değin altın çağını yaşar. Bu süreçten anımsayabileceğimiz belgesel oyunlar arasında şunlar sıralanabilir: Oppenheimer Olayı, Sacco ile Vanzetti, İttihat Terakki, Rosenbergler Ölmemeli, Havana Duruşması, Soruşturma, Söylev, Alpagut Olayı, Sivas ’93.

Samsun Sanat Tiyatrosu, yakın ve yakıcı tarihimizi sahneye koymayı deniyor. Yaşar Gündem, sahne metnini yazı, ses ve film türündeki kaynaklar üzerinden oluşturuyor. Bu bıçak sırtı konu üzerine yazılacak metnin ya usta bir oyun yazarı tarafından veya iyi seçilmiş bir ekip tarafından yazılmış olmasını isterdim… Sahnelenen belgesel oyun için, “tarih” bilgisi ve “oyun” yazarlığı gerekiyor.  

Ele alınan tarihsel süreç ve hareketin önderleri, önemli. Denizlerin idamlarını durdurmak için lise öğrencisi olarak –birçok arkadaşımla birlikte– Çarşamba’da (Samsun) verdiğim imzayı anımsıyorum. Bir süre sonra, adliyeye gelen “mimliler listesi”nde adımın olduğunu öğrenecektim. Böyle yasaklı bir ülkede şimdi “Üç Fidan” üzerine bir oyun sahnelenebiliyor; oyun öncesi, oyun boyunca ve oyunun sonunda 1970’lerde yasaklanan devrimci şarkılar söyleniyor. Bu olanaklar daha iyi kullanılabilmeliydi. Politik tiyatroların her şeyden once bir “oyun kurulu”na gereksinimi vardır. Bu tür bıçak sırtı oyunlar, nasıl bir “metin” ve nasıl bir “sahneleme” konusunda uzun araştırma ve tartışmaların sonucunda kararlaştırılabilir. Bu yapılamadığında, tek kişi –kuşkusuz iyi niyetleriyle– oturup ancak bir “kronoloji” metni ortaya çıkarabilir.

Aşk Olsun Sana Çocuk…, tarihsel bir konuyu ele alıyor. Yazar, oyunu çekip çıkaracağı tarihsel süreci acımasızca eleyerek ana malzemesini oluşturmak zorundadır. Belgesel oyun yazarı, malzemesini elediği ölçüde başarılı olabilir; bunun tek yolu, “ekonomi”dir. Paul Klee’nin o müthiş sözünü burada anmak istiyorum: “Doğa savurgan olabilir, sanatçı asla”. Yaşar Gündem, “Üç Fidan”ın tutukluluktan darağacına giden süreci –onların ölüm karşısındaki güzel ve korkusuz duruşlarını– ele alan dramatik - belgesel bir oyun yazmayı deneseydi, sonuç daha etkili ve kalıcı olurdu.

Samsun Sanat Tiyatrosu, daha önce Şu Çılgın Türkler (2007) ve Diriliş - Çanakkale 1915’i (2010) adlı belgesel oyunları sahneledi. Bu metinlerin arkasında Turgut Özakman gibi deneyimli bir oyun yazarı vardı; ancak anlatıları oyunlaştıran yine Yaşar Gündem’di. Tiyatroda birçok görevi olan Gündem’in, bir de oyun yazmak, oyunlaştırmak gibi işlere zaman ayırması kolay olmasa gerek. Çalışmaları bu doğrultuda yürüyecekse bir “oyun kurulu” oluşturulmalıdır.  

Samsun Sanat Tiyatrosu'nun giderek eksiklerini gidereceğini, daha güzel, olumlu çalışmalar gerçekleştireceğine inanıyorum. Bütün kadroyu içtenlikle kutluyorum.

Oyuncular selama çıkıyor ve alkışlar eşliğinde geriye çekilmiyor... Samsun Sanat Tiyatrosu’nun sanat yönetmeni Yaşar Gündem, izleyicilerden birkaç dakika rica ediyor ve bir şeyler söylüyor... Oyunun iletmek istediği mesaj, burada bir bakıma yineleniyor. (Şu Çılgın Türkler’deki konuşma neredeyse bir “söylev"e dönüşmüştü.) Son olarak, tiyatronun turne proğramı dile getiriliyor ve gelecek ayın bilmem kaçında yine aynı sahnede olacakları ekleniyordu.

Yaşar Gündem, en az bir saat süren oyunda anlatılanların izleyici tarafından alımlanamamış olacağını düşünüyor olmalı ki, izleyicisine bir “ana fikir” çekiyor. Bu inanılır gibi değil. Doğrusu böyle bir davranışla başka bir tiyatroda karşılaşmadım! Bu tutumun izleyicilere yapılmış bir haksızlık olduğunu düşünüyor, “tiyatro”nun şanına ise yakıştıramıyorum.



Hâmiş:

1960’larda Çarşamba’da (Samsun), tiyatro yapmak bir tutku haline gelmişti. Ahmet Menteşoğlu’nun Cevat Fehmi Başkut’tan sahnelediği Buzlar Çözülmeden çok başarı kazanmış, aylarca dillerden düşmemişti. Menteşoğlu’nun sonraki oyunu Orhan Kemal’den 72. Koğuş idi. Ben, “İzmirli” rolümü üstlenmiştim. O yıllarda, gerek lise, gerekse ilçenin bir derneği adına oyunlar sahnelerdik. Ferhan’ın (Şensoy) –son iki yılı için– Çarşamba Lisesi’ne gelişi tiyatro çalışmalarımıza ivme kazandırmıştı.

Samsun Sanat Tiyatrosu’nun ana direklerinden olan Kenan Güler, sınıf, sıra ve sahne arkadaşımdır. Çarşamba Lisesi’nde coğrafya ve tarih öğretmenimiz Nurhan Özer’in –Cevat Fehmi Başkurt’tan– yönettiği Göç’te birlikteydik; ben Vefa Bey’i, o Kaptan’ı oynamıştı. Kenan, sonra Ferhan’ın –Cahit Atay’dan– yönettiği Pusuda’da “Ağa”yı canlandırarak büyük başarı kazanmıştı. Kenan, lise sonrası Çarşamba’ya uğrayan Tiyatro Anadolu’nun kurucusu ve sanat yönetmeni olan Ali Haydar Cilasun’nun ekibine katılıp profesyonel olmuştu. Babasının erken ölümü Kenan’ın tiyatro düşlerini kesmiş, evin yönetimi ona geçmiş, bu nedenle de yıllarca bir bankada çalışmak zorunda kalmıştı.

Kenan, emekli olduktan sonar birçok kuşakdaşı gibi Samsun’a taşındı. 1980 sonrası Samsun’da tiyatro kıpırtıları giderek çeşitli oluşumlara dönüştü. Çarşambalı tiyatro arkadaşlarımdan Kenan, Salih Birinci ve Öner Yıldırım Samsun’da tiyatro yapıyor. Yaşar Gündem’i, Çarşamba yıllarımdan değil, sonradan tanıdım. Yaşar, Samsun’daki tiyatro hareketinin önemli bir figurü olmayı başardı.

Sevgili arkadaşım Kenan Güler’i, tiyatroya yeniden dönüşünden sonra hep “mutlu” görüyorum. İnsanın sevdiği uğraşla yaşaması, sevdiğine kavuşmasından farklı değildir. “Kader” ona, yıllarca bir bankanın parasını saydırmayı layık görmüştü! Kenan’ın geç de olsa sahneye çıkıyor olmasından duyduğum mutluluk sınırsızdır.

Hepsini kutluyorum ve sahne ışıklarının daima yanmasını diliyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder