30 Ekim 2011 Pazar

Karikatürcüler Derneği Genel Kurulu


Güldiken Günlüğü
  


Cumartesi, 4 Aralık 2010
Bugün Karikatürcüler Derneği’nin 37. Genel Kurulu, Cağaloğlu’nde Gazeteciler Cemiyeti Salonu’nda yapıldı. En son kaç yıl önce gitmiştim anımsayamıyorum; bir tahmin yürütmem gerekirse en az dört yıl diyebilirim.
Bu seferde gitmek yoktu aklımda, Tan Oral ile telefonla konuşurken sormuştu: “Genel kurul ne zaman?; sonra eklemişti, gidip bir baksam diyorum”. Öğrenip haber veririm demiştim. Tan Oral'ın vesilesi olmasaydı, gitmek için bir isteğim yoktu. Tan Oral, bu derneği dernek yapan en önemli başkanlardan; hatta o başkanların ilki. 1980 sonrasının derneğinde görev yapmak –birçok bakımdan– güç işti. Böyle olmasına karşın Karikatürcüler Derneği, Tan Oral’ı genel kurula davet etmiyor! Bırakalım sıradışı özel kişilikleri;  genel kuruldan haberdar olmak sıradan bir dernek üyesinin bile en doğal demokratik hakkı değil mi? Bana da epeydir bir zarf gelmiyor Karikatürcüler Derneği’nden. Ne tuhaf!
Genel kurullara daha çok karikatürcü arkadaşlarımı görmek için giderdim. Benim açımdan bu son gidişimin anlamı da buydu doğrusu. Salona girdiğimde saat 12:00’yi geçiyordu; toplantı başlamıştı çoktan. Kapının hemen karşısında oturan Sadık Öztürk’ü görmem mi? Hemen yanındaki koltuğa çöktüm sessizce. Bir an sonra önümüzde oturan Tan Oral'ı ayrımsıyorum.
Başımı kürsüden arkaya doğru ağır bir pan çizerek, kimler var gibilerden baktım. Her şeyden önce salon doluydu. Eskiden sokaktan adam topladığımız zamanlar olmuştu; özellikle de 12 Eylül sonrası.
Salona girer girmez kürsüde eleştirileri yapan Cihan Demirci’yi görmüştüm.  Uzun boyuyla, tane tane eleştirilerini sıralıyordu. Karikatürcülerin eleştiriye tahammülü olmadıklarından söz ediyordu. Ancak “karikatürcüler”le yetinmeyip, –beni gördüğü için mi bilmiyorum– “kariktür tarihçileri de eleştiriden hoşlanmıyor” demesin mi? Dakka bir, gol bir! Doğru söze ne demeli! Kendini “damdaki mizahçı” olarak tanımlayan Cihan Demirci’yi divan başkanı Veysel Dombaz, uzun uzun ve gündem dışı konuştuğu ve süreyi çok aşğı için uyardı; bunun üzerine Demirci, gönlünce eleştiri yapamadığı için bundan sonraki genel kurullara gelmeyeceğini söyleyerek kürsüden ayrıldı.

Genel kurulda karşılaşğım bazı karikatürcüler, bana soğuk soğuk bakıyorlardı. Çayhanede verdiğim selamı ise alan olmadı. Genel kuruldaki üzerime üzerime gelen esintinin ardında Karikatürkiye / 1923-2008 olmalı; kitaba karikatürü alınmayanlar tavır koyuyorlar! Gel de Yaz Başına Neler Gelir! yazarı Füsun Akatlı’yı anma! Yap bir “seçki” bak neler geliyor başına. “Seçki” dediğime bakmayın, Karikatürkiye bir seçki değildir. Seçkilerde genellikle ya yer verilen ürün sayısı, ya da kişilere ayrılan sayfa sayıları eşittir.
Karikatürkiye’e bir kurgudur. 1923-2008 yılları arası Türkiye’nin yaşadığı önemli siyasal ve toplumsal olayların karikatür karşılıklarından oluşmuş bir kurgudur. Her karikatür, bir sözcük olarak alımlanabilir. Tüm karikatürler, uzun bir cümle oluşturur; bu Türkiye’nin tarihidir. Bu kitaba yapılacak ilk eleştiri alanı da buradan başlamalıdır: Bu karikatürler, Türkiye’nin tarihini anlatma gücüne sahip midirler?

Dernek başkanı Metin Peker sonunda kalkıp, eleştirileri yanıtladı. Sonra oylamalar yapıldı. Dernek bir yıllık çalışmalarından aklandı ve yeni dönem yönetim kurulu için seçim yapıldı. Oy kullanmadım. Kullanmam için bir nedenim de yoktu.
Sonunda yine Metin Peker ve arkadaşları seçildiler. Hayırlı uğurlu olsun. Başarıları eksik olmasın. Uluslarasarı Nasreddin Hoca Karikatür Yarışması’nda ödül kazanan bütün yapıtları içeren –kalın ve ağır bir– albüm basmışlar. Ayrıca Mim Uykusuz için de bir kitap hazırlamışlar. Bu albümlerden bana da verildi. (Bu kitaplar için daha sonra bir şeyler yazacağım.)
Arkadaşım Kemal Adatepe, geldi ve birlikte çıktık. Cağaloğlu’nda bizden önce ayrılan Tan Oral ile karşılaştık. Biz yemeğe gidiyorduk; onu da davet ettik ve birlikte Çemberlitaş’ın arkasındaki küçük Bursa Lokantası’na attık kendimizi. Bu lokantaya gelmeyeli çok oldu. Kanarya (kurufasülye) ile pilavı özlemişim...
Sonra Karaköy’e değin yürüdük. Tan Oral, Beyoğlu’na, biz vapura attık kapağı. Kemal, Karikatürkiye’yi görmüş kitapçılarda; sözünü edince dayanamadım, eve onu da sürükledim ve bir kitap armağan ettim, imzalayarak.             

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder